TANABATA GECESİ |
Pazar, 09 Temmuz 2017 17:12 | |||
7 Temmuz gecesi, Japonya'da olduğu gibi İzmir'de de Tanabata gecesi vardı. İzmir Büyükşehir Belediyesinin sağladığı imkan ile Ahmed Adnan Saygun Sanat Merkezinde gerçekleştirilen konserde tema Japonların köklü geleneği TANABATA'ydı. Köklerini bir Çin halk destanından alan Tanabata, Japonya'da çoğunlukla yedinci ayın yedisinde kutlanır.Samanyolunda yaşayan ve yılda sadece bir gece buluşmalarına izin verilen, iki sevgilinin yani Vega ve Altair yıldızlarının kavuştuğu gecedir. Japonlar dileklerin kabul edileceğine inandıkları bu gecede "tanzaku" denilen renkli kağıtlara dileklerini yazıp, bambu ağacına asarlar.
AASSM 'de bambu dilek ağacına tanzakular ile dileklerini asan katılımcılar.
Atsuko SUETOMİ ve Erkin ONAY; Haru no Umi ile sahnedeler.
Gecelerin eşsiz süsü Ay, bizde bir güzelliği tarif ederken nasıl kullanılıyorsa "ay parçası" diye, görkemli ayın ışıkları gökten yağarken o ışıkları su damlaları gibi teninde hissetme mutluluğu da Japonlara aittir. Konser keman ve koto ile seslendirilen bestesi Tooru Kuciragaoka'ya ait olan " Tsuki no shizuku - Ay Damlası" ve ardından koto müziğinin önemli eserlerinden bestesi Hideaki Kuribayashi'ye ait Emu ile devam etti.
Didem KÖKTAŞ ve Yavuz AKALIN ile yüzyıllar öncesine yolculuk...
Peki neymiş bu Tanabata gecesinin özelliği, kısaca aktaralım. Samanyolunun bir kenarında yaşayan Gökyüzü Tanrısısının bir kızı vardı, adı Orihime idi.(Ori dokuma, hime de prenses anlamına geliyor). Lyra takımyıldızının parlak beyaz ışıklı yıldızı Vega, başka adıyla Orihime , dikiş ve dokuma işlerini idare eden yıldız diye bilinirmiş. Orihime’nin bir tezgahı varmış ve tanrılar için elbiseleri dokuyormuş. Orihime çok güzel dokuma yapıyor ve bütün tanrılar onun diktiği bu elbiseleri giyiyor olmaktan çok memnun oluyorlarmış.Orihime’nin artık evlenecek yaşa geldiğini düşünen babası, yani gökyüzü tanrısı bir gün ona uygun damat bulmaya karar vermiş. Her yerde aramış kızına layık bir damat bulmaya çalışmış.Sonunda samanyolunun kıyısında ineklere çobanlık yapan Hikoboşi adında bir delikanlıyı uygun bulmuş. Aquila takımyıldızlarındaki en büyük yıldız olan Altair, başka adıyla Hikoboşi yıldızı da tarım ve hayvancılık işlerini idare eder diye düşünülürmüş. Hikoboşi, çok çalışkan ve parlak,yiğit bir delikanlı, Orihime de çok iyi kalpli,nazik ve güzel bir kızmış.İkisi birbirine görür görmez aşık oluvermişler ve fazla zaman geçmeden evlenmişler. Mutlu evlilik hayatını yaşamaya başlamışlar, herkesi imrendirecek kadar birbirilerini seviyorlarmış. Ancak onları çalışmayı bırakıp her gün sadece birbirileriyle ilgileniyor ve geziyorlarmış. Başlamış halk söylenmeye. - Orihime’ nin dokuma işini bıraktığından beri hiç yeni elbise yapılmıyor, herkes eskimiş elbiseyle idare ediyor… - Ama bu böyle olmaz , lütfen ona dokuma işine dönmesini söyleyin... - Hikoboşi’de ineklere bakma işini bırakmış, bütün inekler hastalanıyormuş! Herkes Gökyüzü tanrısına bu şikayetlerle geliyormuş.Gökzüz tanrısı çok kızmış ve birbirini seven karı kocayı ayırmaya karar vermiş ve demiş ki, "Siz ikiniz bundan sonra artık saman yolunun iki tarafında, doğu ve batıda ayrı ayrı yaşayacaksınız".O günden beri hergün ağlayıp Hikoboşiyi özlediğini söyleyen hüzünlü Orihime’yi görünce, Gökyüzü tanrısının yüreği acımış "Yılda bir kere 7 temmuz gecesi onunla görüşmene izin vereceğim" demiş. O günden sonra Orihime dokuma işine dönmüş ve senede bir kere Hikoboşiyle görüşebileceği gününü dört gözle bekleyerek her gün özenle çalışıyormuş.Aynı şekilde saman yolunun obür tarafındaki Hikoboşi de o gününü bekleyerek ineklere bakma işinde gayret ediyormuş. Bekleyip bekleyip zaman geçince, 7 temmuz gecesi gelince, Orihime, saman yolunu geçer ve Hikoboşinin kucağına kendini atarmış. Ancak o gece çok yağmur yağar da, saman yolu su ile dolarsa Orihime karşıya geçemiyormuş. Ama merak etmeyin o zaman Saksağanlar uçup gelir ve Orihimenin geçebilmesi için saman yoluna bir köprü oluştururlarmış. İşte efsanede böyle yazılıp günümüze gelmiş.
Didem Köktaş, Orhan Kemal'in "Herşey bir anda oldu" şiiri ile...
Dilek ağacı için verilen arada sonra devam eden üçüncü bölümünde ise koto ve keman ile seslendirilen üç eser daha dinledik. Japonların geleneksel sanat eserlerinde duygularını doğa üzerinden işlemeleri önemli özelliğidir. Bu müzikte de böyledir. Japonya'nın adeta sembolü olan "sakura" ise bir çok sanat yapıtında en çok kullanılanların başında gelir. Sakuranın güzelliği, sadece çiçeklerinin açtığı zamandaki görkemli görünüşü seyretmek değildir. Taç yaprakların kopup havada süzülerek yere düşüşü, yani ~ yurari yurari ~ dans edişi, faniliği hissettirir. Japonların güzellik anlayışında bu gelip geçicilik duygusu hep vardır. Böyle bir eser ile başladı bu bölüm, bestesi Tooru Kuciragaoka'ya ait "Sakura yurari". Atsuko Suetomi'nin, Tanabata konserinde izleyicilere açtığı pencere sadece müzik değildi gördüğünüz gibi. Japon kültürüne özgü ne güzel şeyler tanıttı bize. İşte bir şey daha, dört yanı deniz olan ada ülkesi Japonya'nın kıyılarının birinde kumların ağlarmış gibi ses çıkardığını bilir miydiniz. Besteci Tadao Savai,denizdeki dalgaların sesi ile kumsaldaki kumların harmonisini içinde duyarak bestelemiş “Nakisuna~ Ağlayan kum" seslerin gizemli dünyasında müthiş bir performanstı. Bu eserin diğer bir özelliği ise Türkiye'de ilk defa Erkin ONAY tarafından bu gece seslendirildi!
Müziği ve yüreği muhteşem bir sanatçımız Erkin ONAY, Derneğin Japonca öğrencilerinden çiçek alırken.
Atsuko SUETOMİ ve Didem KÖKTAŞ
Haiku; 5-7-5 hece sayısına göre yazılan, 3 dizelik Japon şiiridir. Haiku diğer Japon sanatlarında olduğu gibi, batılılar tarafından ilk başta güç kavranan, Sabi ile kuşatılmıştır. Bir yorumcu " Sabi sözcüksüzlüktür, söylenebilen şey Sabi değildir” demiştir. Haikuda da şair ne hissettiğini açıkca söylemez yani hüzün, mutluluk, keder demez, nadiren bunu yapar.Ancak somut varlıklar kullanır, ağustos böceği, şelale, samanyolu der. Okuyucu bu somut varlığa karşılık gelen duyguyu kendi yaratmalıdır.
閑さや 岩にしみいる せみの声 " Şizukasa-ya iwani şimi-iru Semino-koe" "Ne sukunet, kayaya isliyor , Agustos böcegi sesleri"
荒海や 佐渡によこたふ 天の河 "Araumi-ya Sadoni yokotau Amano-gawa" "Dalgali bir deniz, Sado* adasinin göğünde, geriniyor Samanyolu"
*Sado adasi çok eskiden beri hukumdarlarca görevden uzaklastirilanların, sürgüne gönderildiği yer olarak bilinir, bu adada büyük trajediler yasanmıştır. Haikusunda Başo, samanyolunun butun o yaşananları uzaktan seyrederken, sonsuza kadar sürecek eşsiz manzarasına karşın insanların bu dünyadaki faniliğini hissetiriyor... Son olarak Basho'nun hayatinın sonunda, en son olarak yazdığı veda Haiku sunu okudular. Ancak bu bir veda Haiku’su olmasina ragmen hic uzgun hissetirmiyor. Sanki delikanlı Başo, yazin berrak bir nehirde oyunuyor gibi: "Ey berrak şelale, dalgalarina dokuluyor, yemyesil çam ibreleri"
Konser böylesi bir büyülü anda sona erdi.Sahnede sanatçılara teşekkür ettikten sonra, uzun süre birlikte fotoğraf çektirdik. konsere ilgi gösteren tüm izleyicilerimize teşekkür ederiz. Konuklarımız arasında sahnede keman sanatçısı oğlu Erkin ONAY'ı izleyen Türkiye'nin önemli müzik insanlarından piyanist Gülsin ONAY'ın da bizlerle olması hepimiz için ayrı bir heyecan ve sevinç kaynağı oldu. Tabiki bu konserin sahne üzerindeki kadar, sahne gerisinde de bir çok emekçisi vardı. Herbiri gönüllü olarak vaktinden ayırarak konserin kayıkıyla gerçekleşmesi için çabaladı. Gönülden teşekkür ediyoruz.
Bu güzel konser gecesini bizlere Eylem ASLAN sundu. Sahne hazırlıklarında Fatih ÇELİK, Gökhan ve Nurcan ÖZÇETEMEN görev aldılar.
Bambu dilek ağacını süslemede de Niyazi ÖZÇANKAYA ve Yuka DÜLGER günlerce çalıştılar.
Sahnede harika bir ayrıntı vardı. Ayrıntı ama mutlaka dikkatiniz çekmiştir. İzmir'de bonsai için gece gündüz emek veren arkadaşımız Nail SARI'nın bonsai çalışmaları. Ege'nin simgesi Zeytin ve İncir ile Japonya'nın bonsai sanatını birleştirdi, salon atmosferini Japonya'ya daha da yakınlaştırdı.
Konser Dernek üyelerimizin aidatları ile Bolez Piliç ve Toyo İnk firmasının bağışları kullanılarak gerçekleştirilmiştir.
|
|||
Son Güncelleme: Salı, 11 Temmuz 2017 08:26 |